Anksiyete (Kaygı Bozukluğu) Tedavisi
Kaygı; korku ve endişe duyguları ile birlikte gelişen yoğun bir heyecanın ve stres tepkilerine benzer tepkilerin eşlik ettiği yoğun bir iç sıkıntısı ve bunaltı olarak tanımlanmaktadır. Klinik terminolojide kaygı daha çok anksiyete olarak adlandırılmakta ve oldukça geniş bir yelpazede kendini göstermektedir. Bazen küçük bir gerginlik, küçük bir heyecanlanma şeklinde olabildiği gibi, bazen çok daha yoğun çok daha şiddetli, korku heyecan, endişe, panik ataklarına kadar gidebilen şiddetli krizler şeklinde görüldüğü de olmaktadır.
Kaygı bozuklukları ya da terminolojideki adı ile anksiyete bozuklukları; içerisinde kendisine has karakteristik özellikler ve belirtiler gösteren birçok tanının yer aldığı geniş ve kapsayıcı bir tanı kategorisidir. Bunun içerisinde birçok farklı kaygı bozuklukları mevcut olmaktadır. Bunların içinde en çok rastlananı ve en çok bilineni ise ‘fobi’ lerdir. Fobi herhangi bir nesneye, objeye, canlı ya da cansız herhangi bir şeye karşı hissedilen çok şiddetli korku ve kaçınma tepkisidir.
Fobilerin en yaygın olarak bilinenleri ve rastlanılanları ise, hayvanlara dair olan fobilerdir. Kişide hayvan fobisine bağlı olarak kaygı bozuklukları meydana gelebilmektedir Örneğin, kedi, köpek, yılan veya akrep gibi hayvanlara karşı hissedilen fobiler, normal seviyede olan kaygıyı, anormal seviyelere taşıyabilir ve kaygıda bozukluğa neden olabilir. Bir diğer yaygın olan fobi ise uçak fobisidir; uçağa binmekten korkmak, yükseklikten korkmak, ya da kapalı ve dar bir alanda kalmaktan korkmak da kaygı bozukluklarını tetikleyici neden oluşturmaktadır.
Anksiyete Bozukluğu (Kaygı Bozukluğu) nasıl tedavi edilir?
Anksiyete bozukluklarında ilk olarak, acil krizli hastalara anksiyetinin neden olduğu bedensel belirtileri ve artmış olan sıkıntıyı azaltmaya yönelik girişim yapılmalı ve hastanın huzursuzluğu, rahatsızlığı yatıştırılmalı, giderilmelidir. Kişiye hastalığı hakkında uzman kişiler tarafından bilgi verilmeli ve karşılıklı güven ilişkisi kurulmalıdır. Bu özellikle psikolojik etmenli kaygı bozukluklarının tedavisinde oldukça önemlidir. Sonraki aşama da ise, hastalığın kendi ve seyri dikkate alınarak, gerekli tedavi programı düzenlenmelidir.
Anksiyete bozukluklarının tedavisinde, ilaç tedavisi olarak bilinen farmakoterapi ve psikolojik destek amaçlı psikoterapi tedavi yöntemleri bir arada uygulanmaktadır. Bu iki tedavi yönteminin bir arada kullanılması, tedavideki başarı oranını arttırmaktadır. İlaç tedavisi, farmakoterapi de uygun ilaç seçimi, yeterli süre ve yeterli doz kullanımı oldukça önemlidir. İlaç tedavisi genellikle antidepresanlar ve anksiyolitik ilaçlardan oluşmaktadır. Tedaviye bazen de kısa süreyle benzodiazepin grubu ilaçlar eklenmektedir. Bu ilaçlar depresyonun ve başka anksiyete bozukluklarının tedavisinde de kullanılmaktadır.
Tedavinin amacı; kaygı ve gerginliğin hızla tedavi edilmesidir. Tedavide kullanılan ilaçların ciddi yan etkileri ve bağımlılık riskleri yoktur. Anksiyete bozukluğunda kaygı gidermeye yönelik kullanılan benzodiazepin grubu ilaçlar yeşil reçeteyle verilmektedir. Farmakoterapi en az 6 veya 12 ay sürecek bir tedavidir. İlaçların etkilerini gösterebilmeleri için az 2-4 hafta kadar beklenmelidir. Bu ilaçların genellikle derhal açığa çıkan rahatlatıcı etkileri bulunmamaktadır. Hatta tedavinin başlangıcında bir kısım şikayetlerde geçici bir şiddetlenme de görülebilmektedir. Kullanılan ilacın yeterli gelip gelmediğine, ilaç değişikliğine, etkiyi güçlendirme amacıyla ilave ilaç gerekip gerekmediğine hekim karar vermelidir ve ilaçlar uzman bir doktor kontrolünde alınmalıdır.
Psikoterapideki amaç nedir?
Psikoterapi tedavi, anksiyete bozukluğu gibi hastalıklarda, birbirine paralel, birden fazla hedef taşır. Bunlardan ilki; kişinin var olan belirtilerini, semptomlarını azaltmak ve ortadan kaldırmaktır. Çünkü bunlar kişinin genel işlevselliğini, yaşam kalitesini son derece etkiler ve sekteye uğratır boyutlarda olmaktadır. Ancak psikoterapinin olmazsa olmaz bir diğer hedefi de, bu semptomlara yani bu belirtilere neden olan, altta yatan ana faktörleri fark etmek ve tanımlayabilmektir.
Semptomlar bize her zaman bir şifre sunmaktadır. Bizse onu doğru bir şekilde deşifre etmeliyiz ki, bunun ne anlama geldiğini, nasıl bir misyon taşıdığını, neye karşı bir savunma mekanizması oluşturduğunu doğru anlayalım. Buna paralel olarak da, terapinin ana hedefi; altta yatan ana faktörü hedef alan, orada bir derinleşme, bir farkındalık çalışması getiren ve o ana etkeni ortadan kaldıracak ya da o etkenle daha etkili baş etme becerilerini kazandıracak bir yolda ilerlemektir.
KadinlaHersey.com